Pages


31 Aralık 2011 Cumartesi

arayış

bazen çok heveslendiğimiz bir şey, bir sözle, yıkılır gider..

hayaller biter mi..!!??

27 Aralık 2011 Salı

maziden bir parça

istatistiklerime bakarken, google'dan şu sayfaya girildiğini gördüm.. duygulandım yeniden.. bu saf, temiz duyguları hiç kaybetmez umarım..

30 Kasım 2011 Çarşamba

Bebekle Umre-2


Havaalanında turumuz bizi sıcak bir şekilde karşıladı ve ilgilendiler. Bilet, pasaport vs. hallolduktan sonra uçağa binmeyi beklediğimiz sırada “duty free” kısmını gezmek istesem de bunu uykusuzluk ve yorgunluk sebebiyle gerçekleştiremedik.

Z.S. uçakta biraz ateşi olmasına rağmen yolculuğunun çoğunu uyuyarak geçirdi çok şükür. Bir ara uyanıp mızıldansa da çok bir problem yaşamadık. Onu da hosteslerden birinin getirdiği kavanoz mamasıyla geçiştirebildik hamdolsun. Hostes baktı bizim kız sevdi mamayı, az sonra uçakta ne kadar mama varsa toplamış geldi, yedirirsiniz diye J 15-20 kavanoz falan vardı. Allah razı olsun hepsini de tükettik daha Mekke’ye geçmeden. Arap yemekleri yağ ve baharat olarak biraz ağır olduğu için yemeklerden fazla bir şey yediremedim. Bu sebeple orada geçirdiğimiz sürede  pıtırcık genellikle bu kavanoz mamalardan yedi.


Medine’de bizi otelimizden önce hurma bahçelerine götürdüler, yemek ikramı ve namaz için. Gidiş esnasında otobüsümüzdeki hoca gayet donanımlı ve yolcuları o toprakların havasına başarılı bir şekilde sokan, heyecanını yaşatan, etkileyici hitabete sahip bir insandı. Orada Hurma’nın tabiatı ve insanın yaratılışı ile olan benzerliği gibi pek çok konudan bahsedildi. Hocaların o esnada anlattıkları hiçbir şeyi yorgunluk ve biraz da z.s. sebebiyle dinleyemedim. 


Hurma bahçelerinden ayrılıp otelimize geçeceğimiz esnada otobüs şoförlerinden biri sorun çıkarmış ve biz ortada kaldık. Başka bir otobüs ayarlandı ama otobüsü görülmeye değerdi doğrusu. Bir örnek vermek gerekirse, koltukların üst kısmındaki klima, ışık vb. şeylerin olduğu kısmı olduğu gibi yerinden sökmüşler ve çalışan soğutma sistemi ile öyle bir hava geliyordu ki oradan tarifi imkansız J (Fotoğrafta görüldüğü üzere..) Allah’tan yol çok uzun değildi de, çok geçmeden otelimiz Oberoi’ye vardık..Ve fakat benim uykusuzluğum öyle bir hal almıştı ki, neredeyse geldiğime geleceğime bin pişman olmak üzereydim.


Otele vardığımızda henüz odalar da tam olarak boşalmamıştı ama bizde bebek de olması dolayısıyla öncelik tanıdılar çok şükür. Bir de orada bekleseydim ne olurdum bilmiyorum. Odaya çıkınca z.s. uyudu. O birkaç saat ben de uyudum ve baya iyi geldi. Pıtırcığım o gece de güzel bi uyku çekince, ben de epey toparladım.Ondan sonraki günler tabiî ki muhteşem geçti. Oranın havasından mıdır suyundan mıdır bilmiyorum, Rabbim de bir kolaylığını veriyor, kuzucuk ilk birkaç gün grip olmasına rağmen hiç bizi zorlamadı. Gece babası bebek arabasıyla otelin içinde dolaştırırken uyumuş geliyordu. Ya da bazen biz dışarıda dolaşırken uyuyakalıyordu ve Medine’nin uzuuun uzun rükû ve secde yapan imamına rağmen huzurla namaz kıldırıyordu. Zira uyanık olduğu zamanlarda ya durmazsa ya ağlarsa diye insan namaz esnasında endişelenmekten geri duramıyor. Çünkü orada namaz sırasında ağlayan ve annelerin ilgilenmediği çocuklar görmek çok sıradan bir şey. Ben, şayet öyle bir şey yaşanırsa kimseyi rahatsız etmemek adına namazımı bozarım diye düşünüyordum. Zira öyle bir durumda zaten namaza konsantrasyon diye bir şey kalmıyor. Ama elhamdülillah, bir kere Mekke’de bir çocuğun z.s.yi düşürüp canını acıttığı için ağlaması dışında hiç öyle bir şey yaşamadık.


Bizim umre süremiz kısa olduğu için fazla çarşılarda dolaşma fırsatımız olmadı. Zaten insan öyle bir ortamda çarşıda gezdiğinde boşa vakit harcıyormuşsun ya da oranın manevi havasına yakışmayan bir iş içindeymişsin gibi hissediyorsun. Gerçi uzun süre kalanlar zamanla ortama alışıp huzurla gezebiliyorlar mı, bilemiyorum J


Medine’de kaldığım süre zarfında Hz. Peygamber’in kabrini ziyaret edebilmek için birkaç sefer çabaladıysam da başarılı olamamıştım. Aşırı derecede bir yoğunluk olduğu için çok uzun beklemek gerekiyordu. Ziyaret vakitleri hanımlar için sabah-öğle ve akşam yatsıdan sonra olmak üzere 3’e ayrılmıştı. O kalabalığa herkesin tavsiyesiyle bizim kızı sokamayacağım için,  gece faslının 12 buçuğa kadar sürdüğünü söylediklerinden bitiş saatine yakın bir vakitte gittim ama nafile. Sadece gözleri görünen Arap bacılar oradaki başka kişilerin de ısrarlarına rağmen almadılar. Sanırım bu konuda biraz keyfî de davranıyorlar.


Peygamber (sav)’i ziyaret konusunda artık tamamen ümidimi kesmiştim.


***

26 Eylül 2011 Pazartesi

ev-ham

formula1 yolu üzerinde dolaşan, gelen arabalara doğru atlayan ona yakın belki daha fazla köpek vardı.. son zamanlarda bazen, bir tane görür olduk.. 3 şeritli, geniş ve boş bir yol olduğu için sürat yapılması kaçınılmaz.. haliyle köpekler biçilmiş durumda.. bu köpeklerden vaktiyle biz de nasibimizi aldık.. arabanın arka tamponuna çarpıp göçertmişti bir tanesi..

o yolda giderken birden karşına köpek çıkması bir heyecan fırtınası yaşatsa da, yine hayvanların ezilerek ölmüş olmaları düşüncesi üzüyor, beni..

geçenlerde bir arkadaş, trafik kazasında arabada sıkışarak ölen bir yakınının cesedinden bahsetti.. hayatinin iki sene önce trafik kazasında ölen arkadaşının etkisinden  yeni çıkmışken, bu vefat şeklini öğrenmem kötü oldu.. şimdi araba kullanırken, ister istemez aklıma geliyor ve başlıyorum evham yapmaya, kafamda saçma sapan senaryolar kurmaya..

Allah'a emanetiz.. Rabbim güzel ölüm nasip etsin..

...

evdeyim bugün itibariyle, artık daha sık yazarım inşallah..


7 Eylül 2011 Çarşamba

Bir Bayram'da Böyle Geçti

arefe sabahı parkta bir kuzu
Bu sene Ramazan bayramını Bursa'da karşılamak nasip oldu. Bursa demek curcuna demek, eğlence demek. Yalnız bizim pıtırcık kalabalığı sevmediği için sürekli bana tırmanma ve zırlama modundaydı malesef. Onun dışında gezdik tozduk yedik içtik, kaba tabirle.. Son iki gün önce halamda sonra dayımda iftar açtık cümbür cemaat..

Arefe günü millet "bu sıcakta, oruçlu oruçlu nasıl yani" dese de çarşıdaydık. Bursa'yı bilenler bilir, merkezinde büyük bir çarşı var. Ulu Camii'nin  alt kısmındaki kapalı çarşı ve etrafında belediyenin yeni düzenlemeyle tek tip hale getirdiği dükkanlar.. Bayramlık, çeyizlik gibi büyük ve önemli alışverişler genelde burada yapılır..

inekten korkup annesine sımsıkı sarılankuzu
Birinci gün ise ziyaretler harici, Bursa Botanik Parkı bitişiğinde bulunan 1998 yılında kurulmuş hayvanat bahçesindeydik. Wikipedi'nin bize verdiği bilgiye göre;) "Avrupa Hayvanat Bahçeleri Birliği üyesi olan hayvanat bahçesinde daha çok Türkiye’ye özgü 67 farklı türde 600 hayvan barınmakta, akurtaslanleopar, yırtıcı kuşlarsu kuşları,lamayaban eşeğidevemaymun bölümleri ile deve kuşları ve zebraları barındıran Afrika Savanı bölümü bulunmaktaymış." 

Darıca'dakine gitmedim ama oradaki kadar çok çeşit yokmuş. Zürafa, Puma gibi hayvanlar yoktu mesela.. Hayvanlar için alanlar epey geniş tutulmuş, bol yeşillikli, gölgeli, güzel bir park.. Evvelde hayvanların bir kısmı Kültür Park'ın içindeki kafeslerdeydi. Özelllikle Aslan ve Ayı'nın olduğu kafesleri hatırlıyorum da genişçe bir oda kadar yerde olan bu hayvanlara çok üzülürdüm. Giriş Bursa'da iki lira, Darıca'da onbeş lira :)

Bayramın ikinci günü dönüş yolunda Hayati'nin özel isteği üzerine İzmitte'ki büyük dönme dolaba binmeye karar verdik ama malesef seçtiğimiz vakit bayram günü olması sebibiyle oldukça kalabalıktı. Neredeyse 1 saate yakın sıra bekledik. Ve yoğunluktan dolayı olduğunu düşünüyorum, iki tur döndürüp indirdiler :)

Zaten bizim kızın kıpırdaklığı sebebiyle ne dönme dolaptan bir şey anladım ne de doğru düzgün etrafıma bakabildim. Maksat gönüller hoş olsun. :)

Son gün İstanbul ziyaretlerini yaptık. Hayati'nin ALS hastası olan halasının artık sürekli yattığını görmek acı vericiydi. Ziyaret etmesen olmaz, ziyaret edince de dil kasları çalışmadığı için onun derdini bile anlatamayan o haliyle muhatap olmak çok zor. Hele bir de ağlarsa.. Allah hastalıklarla imtihan etmesin hiç birimizi. Amin.

28 Ağustos 2011 Pazar

muhasebe

28.08.2011.. yaş 27.. yolun kaçta kaçı eder...

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Bebekle Umre-1


Üstünden uzunca bir vakit geçmiş olmasına rağmen, hem belki birilerine faydam olur diye hem kendime tekrar blog yazmam için motivasyon olması amacıyla hem de Word'de yazmayı yarım bıraktığım anılarımı biran önce toparlayabilmem için, umre anılarımı bloga yazmaya karar verdim.

Neredeyse çocukluğumdan beri umre ve haccın hep çok isteyince gerçekleşeceğini düşünmüşümdür. Bu sebeple kendimi yakın zamana kadar ciddi manada gerçekten isteyip istemediğim konusunda fazla yoklamadım. Belki de yoklamaya korktum. Elbette bu, şimdiye kadar istemiş olmamak anlamında değil. Hep istemek her zaman istekli olmak tabiî ki, ama zamanı gelince sanki kendiliğinden hissedilen çok aşırı bir istek duyacakmışım gibi geliyordu.

Nitekim son zamanlarda bu isteğim yavaş yavaş artmaya başlamıştı. Zaten ihtimalin belirmesi bile insanı fazlasıyla heyecanlandırmaya, şevklendirmeye yetiyor.
Biz umreye “bıraksanıza, niye bırakmıyorsunuz-bırakmadınız” laflarına aldırış etmeden küçük hanımla birlikte gitmeye niyetlendik. Açıkçası nasıl geçeceği konusunda tedirginliklerim vardı. Bebekle uçak yolculuğu nasıl geçer, umrede nerede nasıl davranmalı, yedirmeli vs. gibi mevzuları internetten de baya araştırdım, çevremdeki gidenlere de sordum. Elhamdülillah iyi ki kızımızla gitmişiz. Belki ileride hatırlamayacak ama o manevi toprakların havasını solumuş olması bile çok güzel ve önemli benim için. Buna rağmen Rabbim çocuksuz, doya doya-bol bol ibadetle geçirebileceğim bir umreyi de en kısa zamanda nasip eder inşallah diye de dua etmekteyim :) Zira bir bebeğiniz varsa gönlünüzce mescitlerde cemaatle namaz, uhud gibi önemli mekanları geziler ve fazlaca istenilen vakitte tavaf nasip olmayabiliyor.

4 mayıs sabahı 5 bçk 6 gibi havaalanında olmamız gerekiyordu. Pıtırcığın son günlerdeki diş çıkarma sebebiyle olan kucak düşkünlüğü yüzünden son geceye sarkmış olan bavul hazırlığımı tamamlamaya çalışırken, bir yandan da bütün gece had safhada huysuzluk yapan kızımı oyalamaya çalışıyordum. Aksi gibi uyusa yarım belki 1 saat içinde toparlanacak valiz zat-ı şahaneleri hiç uyumadığı için bütün geceyi aldı tabi. Fitil dahi onu nakavt etmeye yetmedi. “Eyvah bu şimdiden böyle, oralarda nasıl baş edeceğiz..” diye düşünüyordum bir taraftan da. Zor zahmet biraz babası biraz ben derken işleri yola çıkmaya yakın toparladım ve küçük hanım da sanki o vakti bekliyormuş gibi, bavullar arabaya yerleşirken uyudu.

5 Ağustos 2011 Cuma

facebook çıktı blog işi bozuldu.. flickr da ha keza..