Pages


hayat-ım-ız etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hayat-ım-ız etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Kasım 2014 Pazar

geçmiş zamanlar oldu ki..

Bir "yarın ya da bugün itibariyle 10 muharrem" yazısıyla daha buradayım.. Madden mânen yorgun hissettiğim bir dönem ki çabuk geçer inşallah.. hüzünlü ve hayırlı işlerin aynı güne tevafuk ettiği bugün hepimiz için hayırlı sonuçları olacak şekilde vukû bulur umarım..

pek takipçim kalmamıştır artık ama verdiğim ara itibariyle eskilerden denk gelen bir kaç kişiye en kötü ihtimalle geri dönüp okuduğumda kendime kısa bir özet geçmek gerek ;)


*artık 4 kişilik bir aileyiz..  geçen sene 24 ekim'de minik bir kuş daha katıldı aramıza.. ilki gibi sever miyim diyordum, seviliyormuş  :)

ismini mehlika koyduk.. ilk duyanlardan bir kısmı anneanne-babannesinin ismi mi diye soruyor.. kimisinin çok hoşuna gidiyor.. bazısı "hmm eski bi isim, nerden koymak geldi aklınıza" diye sorarken bazısı da ikinci defada hatırlamakta zorluk çekiyor, misal dedelerinden biri gibi ki bu isme alışması baya zor oldu..


by anası :p

hareketliliği, yapısı, asabiyetli hali ile ablasından çok farklı mehlika.. şuanda tam bir yaşında.. sarhoş gibi sallana sallana evin içinde dolanan; dışarı çıktığımızda kesinlikle zapt olunamayan; yeni yeni, açık seçik ve bilinçli olarak durmadan yüzüme bakıp anne diyen; gerekirse tabure taşıyarak, şayet varsa çekmecelerden tırmanan hareketli mi hareketli bir yavru kuş.. hep derdim, hareketli çocuk severim diye, severim sevmesine tabi de zormuş baya :) ablası pek hareketi sevmeyen, parkta bile oynayanları izlemeyi tercih eden bir çocuktu ki şuanda eskiye nazaran az biraz açıldı elh.

*zeynep sare kardeşini heycanla bekledi ama büyük kıskançlıklar da yaşadı ki hala biraz törpülenmiş şekilde devam ediyor.. tabii bu bana aşırı derecede bağlı olmasıyla ilgili bir durumdu.. şiddetli ağlama krizlerini, kardeşine kafasından ısırmaya çalışmak vb şekillerdeki zarar verme gibi durumları yardım aldığımız bir pedegog sayesinde baya hafiflettik çok şükür.. bir sıkıntı varsa mutlaka o işin profesyonellerinden ki bu tabiiki hayata bakış açımızın paralel olduğu bir insan olacak, yardım almalı.. 

*geçen sene pedegog önerisiyle göndermediğimiz zeynep sare artık bu sene okullu daha doğrusu yuvalı ;) çok hevesli başlayıp hevesi çabuk söndü.. Allah'tanki fazla arıza çıkarmıyor, sabah yataktan kalkma zorluğuyla "ben bugün gitmiiicemmm"leri saymazsak.. 


by babası ;)

babannesi bugün "istersen gitme artık okula" demiş.. "ben de istemiyorum ama annem kabul etmiyor"diye cevap vermiş :) eli mahkum :D okullu çocuk iyiymiş, mehlika da bir an evvel büyüse de onu da sepetlesem okula nihahaha :)) 


şaka maka baya yazmışım.. hadi daim olsun inşallah..

24 Kasım 2012 Cumartesi

hayırlı günlerden bir gün




yazdıkça yazasım geliyor, yazmadıkça yazmayasım..

yarın ya da bugün itibariyle 10 muharrem, yani aşure günü.. pek çok hayırlı ve aynı zamanda hüzünlü olay bugüne tevafuk etmiş..

bizim açımızdan da bazı dargınlıkların tam manasıyla sona erebilmesi adına yarın hayırlı bir gün olacak inşallah.. bu da burada kayıtlara geçsin..


bereketli bir sene geçirmek için eve ufak tefek erzak almayı, sevdiklerimizi sevindirmeyi, akraba ve hasta ziyaretini, oruç tutmayı, sadaka vermeyi, gusletmeyi ve bolca selam vermeyi, bol bol dua etmeyi ihmal etmeylim, inşallah..

9 Kasım 2012 Cuma

Kurban Bayramı Tatili-1

Kurban bayramının 1. günü yoğun bir programdan sonra, akşam soluğu Bursa'da aldık, desem abartmış olmam herhalde..  5 günlük tatili değerlendirme isteği olan Hayati bayram ziyaretleri haricinde Bursa'da biraz gezmek istiyordu.

2. günü, daha önce iftara yakın bir saat olması sebebiyle alelacele gezdiğimiz, Muradiye'ye gittik. Bunda biraz benim de etkim oldu. Muradiye'nin çok farklı, insana huzur veren çok değişik bir ortamı-havası var. Şehrin ortasında, daracık sokakların, sıkışık nizam dizili binaların arasında sükûneti ve tarihi yaşatıyor insana.. Tekrar gitmek ve o havayı teneffüs etmek istedim. İyi ki gitmişiz. Sultan II. Murad ve Cem Sultan'a kadar pek çok padişah ailesinin orada türbesi bulunuyor.



(fs) Türbelerin bulunduğu kısma giriş yolu. Soldaki Şehzade Ahmed türbesi..



(fs) II. Murad'ın türbesi.. Sandukasız, üzeri toprak örtülü sade bir mezara sahip bu Padişah, vasiyetinde türbenin gökyüzüne bakan kısmının açık bırakılmasını istemiş.

"Vücûdumu doğrudan doğruya toprağa gömün. Cenâb’ı Hakk’ın rahmeti, yağmuru üstüme yağsın. Hükümdarlar gibi üstüme kubbe yapmayın. Mezarımın çevresine Kur’ân-ı kerîm okuyanların oturması için yerler yapsanız yeter. Cuma günü defnolunmak arzumdur."



II. Murad türbesinin kapısından..



Şu banka oturup hayat ve ölümü idrak etmek.. Yersiz kaygılarımızı, mal-mülk sevdâmızı, hiç ölmeyecekmiş gibi geçirdiğimiz vakitleri, yaşama arzumuzu gözden geçirmek..




Erkek kardeşimin Endonezyalı bir kızla evlendiğinden bahsetmiştim daha önce.. Endonezya sürekli yaz mevsimini yaşayan bir ülke olduğu için Türkiye'de dökülen yaprakları, tv. haricinde, ilk kez görmüş-yaşamış oldu ve çok sevdi..
Halimize ne kadar şükretsek az.. 3 ay yaz yaşıyor sonbaharı-kışı özlüyoruz, kıştan sonra bahar gelse diye dört gezle bekliyoruz..


Bütün kapılarda bir estetik hakim.. Sanat eğitimi alanlar eminim bu motiflerin ne ifade ettiğini, hangi teknikle yapıldığını detaylı bir şekilde açıklayabilirler.. Anlamak isterdim ama benim için seyri bile çok keyifli..



(fs) Gülruh Sultan, II. Bayezid'in zevcesinin türbe kapısı..



(fs) Tahtla mücadelenin yenik kahramanı Cem Sultan da burada medfun.. Vefatından 4 yıl sonra Osmanlı topraklarına getirilerek buraya gömülmüş.. 



Merak edenler için Muradiye'nin sanal turu :) http://www.3dpanoramik.com/panoramik/166/muradiye_osmanli_turbeleri.html



Biz gittiğimizde Muradiye Camii'nin dış cephesinde tadilat çalışmaları sürmekteydi.. 
Bursa'daki en güzel medrese olarak bilinen Muradiye medresesi kanser tanı merkezi olarak kullanılmaktaymış. İmaret kısmı lokanta, hamam ise harap durumda..  İşte bunları bilmek insanın içini acıtıyor.. Osmanlı'dan bize kalan kültür mirasını böyle heba ettik. İnşallah bilinç seviyemiz, koruma arzumuz günden güne artar..





Not: (fs) ile belirtilmiş olan fotoğraflar eşime aittir.

28 Eylül 2012 Cuma

16.09.2012

Ben ekim gibi sonbaharın kendini iyice hissettirdiği, daha sakin bir vakitte gitme taraftarıydım.
Hayati bir an önce gitmek istedi, havalar soğumadan.
Düştük yollara, gittik Büyük Ada'ya..

Aşağıdaki bazı fotoğraflar ona ait, (fs) ile belirtilmiş olanlar..


 (fs) Vapura Bostancı'dan saat 4'te bindik bindik .. Bostancı-Maltepe arası görülüyor fotoğrafta.
 Sağ taraftaki büyük binalardan bir kısmı olan toki konutlarının bulunduğu zeminde heyelan riskinin bulunduğu mevzubahis bu aralar.. Allah muhafaza diyelim..


(fs) İskeleden çıkışta adadaki bu kalabalığı görünce moralim bozulmadı dersem yalan olur. Aşırı kalabalıklardan bunalırım genelde.. Neyse Allah'tan geç gitmişiz, o saatte dönen de çoktu.


Adada o kadar çok fayton var ki, özellikle bekleme yaptıkları kısımlar başta olmak üzere belli yerlerde at pisliği kokusundan rahat nefes almak imkansız gibi..


Ne yapsak diye düşünürken sokaklarında gezdik biraz.. Genel olarak evlerine bir estetik hakim..  Ve binalar alçak katlı, insanı sıkmıyor..  Dolaşırken burada yaşayabilirim diye düşündüm.. Kim bilir, belki ileride.. Son zamanlarda alıp başını giden, çok katlı binalardan güneşi göremez olduk vesselam. Akşam üstleri Z. Sare'yi hava alsın ve güneşlensin diye parka götürüyorum ama devasa beton yığınlarından güneş parka ce'e yapıp kaçıyor..



Renkler, çiçekler insanın içini açıyor..


Ne hoş değil mi?


Rengarenk çiçeklerle bezenmiş, yeşili bol bir sokakta mı yürümek daha keyifli, renk renk mağazaların bulunduğu bir caddede yürümek mi? :)



Dışı , çok eski ve basit ve belki rengi pek çoğumuzun tercih etmeyeceği kalebodurlarla kaplı bu evin panjurlarında kullanılan o renk ve sol taraftaki çiçek, eve ne kadar ayrı bir hava katmış.. Güzel görünmek için çok masrafa gerek yok kısacası..


Biraz o biraz ben, parayla değil sırayla.. :)


2. Abdülhamit tarafından yaptırılmış Hamidiye Camii görülmesi gereken yerlerden.. Ada toplamda 4 camiye sahipmiş..


(fs) Görüldüğü üzere insanımız heryerde pis!! Ki bu fotoğrafta, yerde gözü rahatsız eden büyük bir kaç çöp de "photoshop"lanmış durumda ;)


(fs) Adada faytonla bir tur da yaptık. Küçük tur, 60lira.. Pazarlıkla bizi 50tl'ye gezdirdi ;) Ücreti biraz fazla geldi açıkçası bana ama fiyatları da belediye belirliyormuş. Fayton sürücüsü bu meydanda 15 dk. mola veriyor.. İşte burası kokunun ayyuka çıktığı mekanlardan biri.. At idrarlarına basmadan yürümek çok zor.. Sanırım o meydanda bulunan cafenin/gazinonun adı Aşıklar idi.. Hafızam çok zayıf malesef, aklımda hiç isim tutmam..


(fs) Aşıklar Gazinosu'ndan manzara-i şahane..


(fs) Adalar'dan İstanbul manzarası.. Gece adaları seyretmek ne kadar güzelse, Adalar'dan İstanbul'u seyretmek eminim daha fazla keyiflidir.


saklambaç :)

Sahilde bir tane alkolsüz restoran bulmak mümkün değil.. Allah'tan iskelenin karşısında tanıdık mekan Mado vardı :)



(fs) Önce 15 sonra 18 dk. rötarlı vapurumuzu beklerken.. ;)


(fs) Bi tavsiye: Kadıköy vapuru çok kalabalık oluyor, Bostancı için yoğunluk görüldüğü şekilde..


15 Ağustos 2012 Çarşamba

Ramazan evveline bir özet..

Zaman öyle hızlı ki.. Koşturmacalar içinde geçiyor günler..
Yazmayalı çok şeyler oldu.. 
Bu süre içinde Temmuz ayından bu yana yazlıkta olduğum için netten uzak kaldım. Bir bakıma iyi de oldu, hem benim hem pıtırcığın açısından..



Zeynep Sare, Haziran başında isminden dolayı herkesin yanlış anladığı öpücük hastalığına yakalandı. Her duyan "Öpünce mi hasta oluyor?" sorusunu boş geçmedi :) Zor günlerdi-gecelerdi bizim için..

Yine Haziran başında erkek kardeşim Endonezyalı bir kızla evlenmeye karar verdi ve bir buçuk ay içerisinde düğün yapmış olmak istediğini belirtti. Kafasına koyduğunu yapar. İkna çabaları sonuç vermedi, halis niyetinden olsa gerek işleri dört dörtlük olmasa da yolunda gitti ve Temmuz ortası evlendiler.  Başta kızı hiç tanımadığımız için gayet tedirgindik ama tanıştıktan sonra çok sevdik. Zira gayet sıcak kanlı ve samimi bir kız. Önce Endonezya'da  nikahları kıyıldı, geleneksel biçimde düğünleri yapıldı.. Türkiye'deki düğün için ailesi de geldi. Babası da annesi de saygılı, kibar insanlar.. Yemek kültürleri bizden çok farklı, kahvaltı da bile baharatlı etler ve pilav yiyiyorlar. Kahvaltılıklara ve süt türevlerine çok uzaklar. Sadece yoğurdu, onu da tatlandırarak tüketiyorlar.

Kardeşimin düğününden iki gün sonra da kuzenim evlendi. Düğünler karıştığı için gönüller biraz buruk olsa da ki diğer düğün sebebiyle yengem ve kuzenlerim bizim düğüne iştirak edemediler, bizim için akşam düğüne Bursa'ya git sabah geri İstanbul'a dön, o telaşelerde ayrıca bir hengâme oldu tabii..


Düğünlerden evvel küçük bir tatil kaçamağı da yaptık 3-4 günlük, Paşalimanı adasına..
Denizi geçen gittiğimden daha sıcak ve temizdi, bu sefer.. Küçük ve şirin bir köyü var, Tuzla.. 
Köy evlerinin çoğunun bir katı tatilcilere tahsis edilmiş. 
Kadınlar plajı da olduğu için çoğunlukla tesettürüne riayet ederken denize rahat girmek isteyenlerin tercihi..





Dönüş yolunda ise Uluabat Gölü'nün köylerinden Gölyazı'ya uğradık.
Küçük bir yarımada üzerinde şirin bir köy.. O kadar turistik bir yer amma velakin insanımız heryerde pis.. Gölün içi pet şişeler, naylon torbalar dolu.. 


Ve ayrıca bu arada derede KPSS'ye de girdim.. Tam bir fiyasko oldu benim için.. Herkes dershaneye gidenler bu puanı alıyor gibi sözlerle teselli etmeye çalışsa da benzeri sınavlardan 93-95 gibi puanlar almaya alışmış biri olarak :D benim açımdan sonuç hiç iç açıcı değil. İstanbul'a yerleşmem zor görünüyor, şehir dışı yazmayı da düşünmüyorum.. 2 yaşında bebek sahibi biri olarak hiç KPSS gibi bir düşüncem yoktu aslında ama bu sene çok fazla kontenjan açılacağını öğrenince fırsat bu fırsat demiştim. Bir de bundan sonraki senelerde bölüm soruları da olacakmış. Zeyno ile çalışamamış olmam bir yana, bir gün öncesi de ateşlendim. İlaç alıyorum terliyorum, ilacın etkisi geçiyor donuyorum, titriyorum. Gece böyle kendimle uğraşırken sağolsun Zeyno'da uyutmadı doğru düzgün.. Bir kaç saat uyku ile sınava girdim. Soruları algılamakta zorlandım desem abartmış olmam. Öyle ya da böyle herşeyin hayırlısı diyoruz, inşallah hakkımda hayırlısı olmuştur..


1 Mayıs 2012 Salı

Ortaya Karışık Birşeyler :)

*Neye el atsam elimde kalıyor, hayırlısı değilmiş diyerek geçinip gidiyoruz..

*Kpss'ye girmeye niyetlendim, sonucu ne olursa olsun hayatıma bir heyecan geldi.. Alışmışız öğrencilik hayatına boş kalmak hoşuma gitse de yaramıyor, insan illa ki böyle bir atraksiyon arıyor..

*Annelik sabır çarpı sabır işi.. Çocuğun karakterinde yanlış yönlendirmelerde bulunmamak için nasıl davranacağımı şaşırdığım dönemler de olmuyor değil.. Sabah çıldırmış gibiydi resmen, ne istediğini bilmez şekilde herşeye ağlamalar falan.. Nazarı mı vardı, bir yeri mi ağrıyordu bilmiyorum ama okununca baya rahatladı çok şükür.. Evlilik 2 kat sabırlı yaptıysa annelik en az karesi kadar yapmış olmalı :)

*Deniz Feneri Derneği hakkında yapılan karalama kampanyasından yüz akıyla kurtulmuş, çok sevindim.. Basın açıklaması burada.. İnşallah bir an önce eski günlerine dönerler..

*Deniz Feneri'nin bir de 1001 Çocuk 1001 Dilek hareketi var.. Çok hoş bir organizasyon, gerçekleştirilmesi zor şeyler değil.. Beden eğitimi seti, uzaktan kumandalı araba, kırtasiye seti gibi şeyler.. Bir çocuğu sevindirmek ne kadar ne kadar sevap Allah bilir ama onun verdiği huzur bile insana yeter eminim.. 

5 Nisan 2012 Perşembe

"çok uzattım arayı
çok soğudum yazmaktan

bahanem, vaktim yok-tu
ama aslında çoktu, belki de...

gerçi biraz kalemle tutulan notlar da buna vesile olmadı değil, neyse herhal'ü-kârda
burdayız yine.

pıtırcığımın 5. ayının dolmasına az kaldı.. günler onunla daha hızlı ve elbette daha güzel. bu arada tezi de çıkarttık aradan, hamdolsun. Aralık ayında vedalaştık kendisiyle.. yumurta kapıya dayanmadan ayrılamamıştık :) ama zor, bebekle birlikte tez çok zor, hele ki teze iyice yoğunlaşman gerekse..

hayat okulsuz-tezsiz vb.siz nasıl daha yeni yeni farkına varıyorum sanki.. bir süredir ramazan ayından çıkmış oruçlu gibi hissediyordum kendimi.. eğlenirken bile "boşa vakit harcama" diyordu içimden bir ses.. şimdilerde geçme modunda artık :)"

demişim vaktiyle.. 8 Şubat 2011'de.. saatler 20:26'yı gösterirken..

yazmışım ama yayınlamamışım, bilmem neden.. o zamanki ruh halim böyleymiş, kayıtlara geçsin :)

not: fotoğraf Ağa Kapısı'ndan.. onda ne var bunda ne var diye sorduğumuz şerbetlerin üçünden de deneme boyutunda getirmişti garson mu desem görevli mi desem :) arkadaki minik bardakta bir tanesi var, hangisi hatırlamıyorum şu anda.. brovnissa, osmanlı şerbeti ve ab-ı hayat idi sanırım denediklerimiz..

4 Nisan 2012 Çarşamba

Köfteci Yusuf

Bursa'ya gidişlerimizden biri esnasında yolumuzu İznik üzerinden geçirdik. Planlı bir gidiş olduğu için yola çıkmadan evvel orada ne yenebileceğini araştırmıştım. Dobişko'da İmren Izgara nam-ı diğer Köfteci Yusuf''u aklımıza koyarak yola koyulduk. Günü İznik gölünün muhteşem manzarasıyla batırdıktan sonra acıktık haliyle ve karnımızı burada doyuduk. Daha sonra tekrar Bursa'ya gittiğimiz başka bir seferde ise Orhangazi'deki şubelerine uğradık. Her iki şubede de siparişler ummadığınız çabuklukta servis ediliyor. Hatta Orhangazi şubelerinde tabaklar geldiğinde bir baktım sadece iki köfte mevcut içinde.. Daha öncesinde İznik'ten deneyimim olduğu için "Porsiyon bu kadar mı?" diye sorma ihtiyacı hissettim :) Meğer bekletmemek için önden bir parça getiriyorlarmış. Sonra kalanları da arkadan getirdiler. Ve bu, köftelerimizi soğumadan yeme açısından da çok iyi oldu.

İznik şubesi
Önce ateşte kızarmış ekmekle birlikte acılı ezme ikram ediliyor. El ayası büyüklüğündeki köfteler oldukça doyurucu ve gayet lezzetli.. Ekmek kadayıfını çok methetseler de benim şerbetli tatlılarla aram olmadığı için denemedim. Eşim kabak tatlısını çok sever. Aldığı kabak tatlısının tadına baktım, gayet güzeldi. Kilo ile çiğ yada pişmiş köfte almak da mümkün.

Herşey bir yana fiyatları çok çok uygun. 2 porsiyon köfte, 2 ayran, 2 çay, 1 su'ya toplam 14.5 tl ödedik, Orhangazi'de.

Yolu Bursa ya da İznik'ten geçen herkese şiddetle tavsiye ediyorum.


17 Şubat 2012 Cuma

Bebekle Umre-İhtiyaçlar

Anılarımı tam olarak tamamlamadan bu yazıyı yazmamın sebebi, hemen her gün google'da "bebek ve umre" kelimelerinin bir arada aratılarak bu sebeple blogumu en az bir kaç kişinin ziyaret ediyor olması..
Demek ki bu niyette olan pek çok kişi var ve umrenin hızlı olduğu bu vakitlerde benim daha evvel yapmış olduğum gibi nette bir ön hazırlık yapıyorlar..

Bizim umremiz 8 günlük kısa bir umre olduğu için açıkçası yanımıza alma konusunda hiç bir şeyi abartmadım diyebilirim. Sonuçta acil bir durum olduğunda ihtiyaç olan herşeyi oradan bulabileceğimi düşünüyordum ki öyle de zaten. 

Umreye gittiğimiz sıralarda Z.Sare 7 buçuk aylık idi. Düşünüyorum da bebekle gidilecek en uygun vakit oymuş hakikaten. Çünkü henüz emeklemiyordu ama desteksiz rahatça oturabiliyordu. Yürüyen bir bebek olsa gerçekten çok zor olurdu. Öyle durumlarda çocukları kendilerine bağlıyorlar ama namazlar esnasında hiç huşû kalıyor mu bilmiyorum. Namaz kılarken çantamda bulunan tesbih, selpak, oyuncak, su şişesi-bardağı vs. gibi ıvır zıvırı döküyordum önüne oyalanıyordu. Daha büyük bir çocuk olsa oyalaması da zor olurdu eminim.

Mevsim baharın son demleri yani mayıs ayının ilk haftası düştük yollara. Aşırı yaz sıcakları olmamasına rağmen elbette Türkiye'ye göre gayet sıcak. Buna rağmen z.sare'yi genelde uzun kollularla dolaştırdım. Zaten beyaz tenli bir bebek olduğu için güneşten çok çabuk etkileniyor. Ayrıca mescid içleri, oteller de klimalardan dolayı gayet serin. Hatta bu yüzden kapşonlu hırka bile giydirdiğim oluyordu üstüne.. Medine'de avluda kıldığımız bir öğle namazı vakti sıcaktan sebep üzerindeki uzun kollu tişörtü çıkarmak istediğimde arap hanımlardan birisi buna engel olmuştu, nazar değer diye :) Kaldı ki güneşten etkilenmesin diye güneş kremi sürmektense uzun kollu giydirmek evladır diye düşünüyorum. Günün ortasında en sıcak vakitte dışarılarda dolaşmadıktan sonra sorun da teşkil etmiyor. Fotoğrafları kontrol ettiğimde gördüm ki body ile durduğu tek yer Mekke-Medine arasındaki otobüs yolculuğuymuş. :)

Bebek arabası en elzemler arasında diyebilirim. Uçağın kapısına kadar gidebiliyorsunuz ve inerken teslim alıyorsunuz. Otelde, dışarıda, yemek yerken, namaz kılarken uyuduğunda, özellikle Medine'de çok kullanılıyor. Mekke'de Mescid'e, tavafa girmesi yasak. Umre'nin tavaf ve sayı esnasında kanguru kullandık. Fakat kanguru ile bebek taşımak kolay değil, yorucu oluyor epey. Ayrıca Z.Sare içinde pek durmak da istemedi, sıkıldı. Bu sebeple kalan tavafları genelde eşimle sırayla yaptık. Gündüz sıcaktan, akşam ise kalabalıktan dolayı hiç tavaf yapmadım. Gece saat 11 civarı gidiyorduk ve gayet sakin oluyordu. Çok şükür Kabe'ye elimi süre süre tavafımı yaptığım vakitler oldu. O saatte 2 yada 3 üstüste kaç tavaf yapabilirsem artık..

Her vakit namazını, uyuduğu için, mescitlerde kılamadım malesef.. Sabah namazlarını genelde.. Ve önemli yerlere ziyaretler de sabah 6buçuk gibi yapıldığı için katılamadım.

Yolculuğumuz esnasında emmesi dışında çoğunlukla kavanoz mamalardan kullandım. Orada Hero baby de dahil her çeşit kavanoz mama bulmak münkün.. Yanıma, sadece akşamları yedirdiğim, suyla karıştırılan toz mamadan da aldım. Bir de cam rende götürmüştüm. Meyve püresi yapmak için. Fazla yemek yemeyen bebekler için kullanışlı diyebilirim. Zaten oranın en büyük avantajı bol taze hurmanın olması. Hurma yedikten sonra gereken vitaminini almıştır diye düşünüyorum. Atıştırmalık-geçiştirmelik bol bol yedirmiştim. Bunların haricinde yemeklerde verilen yoğurt ve muzla da bebeklere takviye yapılabilir. Bunların dışında bir akşam et sulu bir çorba vardı, ondan yedirdiğimi hatırlıyorum..

Orada ilaç bulmak elbette mümükün, hatta adıyla bile var pek çok ilaç.. Fakat yine de yanımızda götürmemiz de fayda olabilir. Biz giderken Z. Sare diş çıkarma sebeiyle zaten hasta gibi olduğu için bu konuda full teçhizatlıydık diyebilirim :)

Bezmiş, ıslak mendilmiş, pamukmuş, alt açmasıymış, emzikmiş, biberonmuş.. Bu detaylara girmeyi gereksiz görüyorum. Çünkü zaten her anne değil yolculuk evden her çıkışında bunları eksiksiz yanına alır. Ama dediğim gibi bir eksik olursa da kıtlık mekanı değil ya, her çeşidini orada bulmak mümün.. Yalnızca şunu ekleyebilirim, küçük bir yastık götürmek özellikle uçakta ve otobüste gerçekten işe yarayabiliyor.

Portakal Ağacı Hac anılarını kaleme aldığı yazısında bebeği steril maskeyle gezdirmekten bahsetmiş. Biz hiç kullanmadık. Kullanmak istesek kullandırtır mıydı küçük hanım bilemeyeceğim.. Ama oralarda bir nevî ünlü biri gibi :p dolaştığımız için sayesinde herkes kucağına almaya yada bir şekilde sevmeye, öpmeye çalışıyordu. Kimini geçiştirseniz de her zaman aynı şeyi yapamıyorsunuz.. Yabancılar sizi-ağlar falan diyordum genelde (ki öyleydi zaten) ama bazen demeye fırsat kalmadan izinsiz kucaklarına bile aldıkları oluyordu. Küçük hanım da bir şey çektiyse ilgisini pek ses etmiyordu zaman zaman.. Demem o ki bir hastalık gelmedi çok şükür başımıza.. Belki de biraz tevekkül sahibi olmak gerek bazen..

Orada Rabbim herşeyin bir kolaylığını veriyor. Herşeyin bir hal çaresine bakılıyor. Hiç ummadık şekillerde külfet olarak görünen şeyler size bir lütuf olarak geri dönebiliyor. Yani ibadetler bakımından belki herşey gönlünce dört dörtlük olmayabiliyor ama zorluklar bile bir şekilde kolaylaşıyor.

Mevlâ tekrar tekrar o güzel yerlere gidebilmeyi nasip etsin inşallah..

12 Şubat 2012 Pazar

Bebekle Umre-3


Son akşam, yemekten ayrılırken grubumuzdaki arkadaşlardan birisiyle konuşmamız esnasında ziyaret gerçekleştiremediğimden bahsedince birlikte gitmeyi teklif etti. Böyle ortamlarda bir arkadaşının olması insanı cesaretlendiriyor doğrusu.. Yatsı namazından sonra vakit de çok geç olmadığı için saat 9-10 civarı, Z.S.yi babasına bırakarak gittik. Ve çok şükür normalde daha uzun sürede tamamlanan ziyareti fazlaca uzatmadan tamamlayabildik. Türk ve Endonezyalılar uyumlu ve daha sakin bir karaktere sahip oldukları için, diğerlerini daha önce içeri alıp onları bekletiyorlarmış. Özellikle İranlılar pek söz dinlemiyorlar ve izdihamla birlikte ezilme tehlikesi olan bir ortama sebep oluyorlar. Ayrıca  Ravza-i Mutahhara yani yeşil halıların olduğu kısmdan da ayrılmak bilmiyorlar J O kısımda iki kere ikişer rekat namaz kıldım ama nasıl kıldım Allah bilir.. Secdedeyken tepemden geçen bile oldu yani. İtiş kakışlar arasında namaza konsantre olmak imkansız gibi bir şey. Velhasıl son vakitte de olsa ziyaretimi gerçekleştirebilmiş olarak Medine’den ayrılabildim, çok şükür..

Medine’de Uhud Tepesi, Küba Mescidi gibi yerlere yapılan ziyaretlere maalesef katılamadık. Çünkü bu ziyaretlere sabah saat 6 buçuk gibi erken saatte gidiliyor. Z.S. ile gitmiş olsak otobüse indi bindilerden uyku düzeni bozulacağı için büyük ihtimal o gün ve belki devamı burnumuzdan gelirdi.

Kuba Mescidi
Z.Sare Medine’den Mekke’ye 5-6 saatlik yolculuk süresince de herhangi bir sıkıntı yaşatmadı bize, elhamdülillah.. Otobüste birkaç kişilik boş yer olduğu için eşim o koltuklardan birine geçti ve pıtırcık da bir kısmını yanımdaki koltukta uyuyarak geçirdi.. Genelde yabancılara gitmeyen, gayet yabani bir bebek olmasına rağmen yolda, namaz esnasında arkadaşlarımızla oyalandı. Kuba Mescidi’nde iki rekat namazla birlikte ihrama girdik. Yolculuğumuz salavatlar, lebbeykler, dualar, ilahilerle birlikte çok güzel geçti. Bir ara konakladığımız yerlerden birinde yolculardan biri telefonunu unutmuş, geri dönmek mecburiyetinde kaldık. Bu bizi kafileden biraz geri bıraksa da sonrasında bize çok büyük bir lütuf olarak geri döndü.  Artık Mekke şehrine girdiğimiz andan sonrasında otobüsteki heyecanı ifade edebilmem mümkün değil. Hele bir tepeden aşağı doğru inerken artık Mescid-i Haram’ın görünmesiyle olan coşku, lebbeykler.. Göz yaşların sel olduğu anlar..


Bebekle Umre-1
Bebekle Umre-2
Bebekle Umre-İhtiyaçlar

1 Şubat 2012 Çarşamba

çöp eve doğru gidiş..

hatırlarına gereksiz derecede bağlı bir insanım.. herşeyden-herkesten anı olabilecek herşeyi biriktirmek gibi saçma sapan bir huyum var, ezelden beri.. ara ara elime geçenleri gözüm döndüğü bir anda atsam da daha atmam gereken bir sürü şey mevcuttur eminim..

misal birkaç gün önce, ben teeeyy ilk okuldayken umreye -mi hacca mı şimdi bilemeyeceğim- giden bir tanıdığımızın hediye ettiği minik bir cüzdan geçti elime.. azme bak, neredeyse 15-16 yıl saklamışım onu.. misafir arefesiydi, o toparlanma hızıyla attım gitti.. böyle zamanlarda bazen atmamam gereken şeyleri de atabiliyorum ya neyse :)

30 Ocak 2012 Pazartesi

"ev alma, komşu al"

diye boşuna dememişler.. hafta sonu karşımıza yeni bir komşu geldi.. halim selim iyi insanlara benziyorlar..
e taşınma hali, evi biraz yaptırdılar da, tabiiki ufak tefek tıkırtılar, matkap sesleri oluyordu.. fakat üstlerindeki komşu cumartesi, temizlik yapıldığı gün, indi merdivenlerden aşarı bas bas bağırdı: "ben sizi iki defa uyarmadım mı, ses yapmayın diye." taşınıyoruz, ne yapalım diyorlar ama adam coşmuş, kadına karşı "seni gömerim oraya gibi" çirkin sözler bile sarfetti yani.. bir tahtası eksik herhalde, bugün camdan takip mi etti ne yaptıysa asansöre bindiğinde, adamcağızı yukarı çekmiş başlamış yine fırçalamaya.. Allah akıl fikir versin.. bu insan en ufak seste aşağıya inip çirkinleşecek herhalde..


apartmanımızda komşuluk diye bir şey yok zaten.. taşınalı 3 sene oldu, karşıdaki eski komşum hariç, bir kişi hoş geldin diye gelmedi.. bebek oldu, bir tane hayırlı olsun diyen yok.. hep yaşıtım, kafa dengi, samimiyet kurabileceğim bir komşu istiyordum ama nasip.. yaşıtım olmasa da karşıma yeni taşınan komşu ile iyi anlaşacağız gibi görünüyor, inşallah öyle olur..

26 Eylül 2011 Pazartesi

ev-ham

formula1 yolu üzerinde dolaşan, gelen arabalara doğru atlayan ona yakın belki daha fazla köpek vardı.. son zamanlarda bazen, bir tane görür olduk.. 3 şeritli, geniş ve boş bir yol olduğu için sürat yapılması kaçınılmaz.. haliyle köpekler biçilmiş durumda.. bu köpeklerden vaktiyle biz de nasibimizi aldık.. arabanın arka tamponuna çarpıp göçertmişti bir tanesi..

o yolda giderken birden karşına köpek çıkması bir heyecan fırtınası yaşatsa da, yine hayvanların ezilerek ölmüş olmaları düşüncesi üzüyor, beni..

geçenlerde bir arkadaş, trafik kazasında arabada sıkışarak ölen bir yakınının cesedinden bahsetti.. hayatinin iki sene önce trafik kazasında ölen arkadaşının etkisinden  yeni çıkmışken, bu vefat şeklini öğrenmem kötü oldu.. şimdi araba kullanırken, ister istemez aklıma geliyor ve başlıyorum evham yapmaya, kafamda saçma sapan senaryolar kurmaya..

Allah'a emanetiz.. Rabbim güzel ölüm nasip etsin..

...

evdeyim bugün itibariyle, artık daha sık yazarım inşallah..


7 Eylül 2011 Çarşamba

Bir Bayram'da Böyle Geçti

arefe sabahı parkta bir kuzu
Bu sene Ramazan bayramını Bursa'da karşılamak nasip oldu. Bursa demek curcuna demek, eğlence demek. Yalnız bizim pıtırcık kalabalığı sevmediği için sürekli bana tırmanma ve zırlama modundaydı malesef. Onun dışında gezdik tozduk yedik içtik, kaba tabirle.. Son iki gün önce halamda sonra dayımda iftar açtık cümbür cemaat..

Arefe günü millet "bu sıcakta, oruçlu oruçlu nasıl yani" dese de çarşıdaydık. Bursa'yı bilenler bilir, merkezinde büyük bir çarşı var. Ulu Camii'nin  alt kısmındaki kapalı çarşı ve etrafında belediyenin yeni düzenlemeyle tek tip hale getirdiği dükkanlar.. Bayramlık, çeyizlik gibi büyük ve önemli alışverişler genelde burada yapılır..

inekten korkup annesine sımsıkı sarılankuzu
Birinci gün ise ziyaretler harici, Bursa Botanik Parkı bitişiğinde bulunan 1998 yılında kurulmuş hayvanat bahçesindeydik. Wikipedi'nin bize verdiği bilgiye göre;) "Avrupa Hayvanat Bahçeleri Birliği üyesi olan hayvanat bahçesinde daha çok Türkiye’ye özgü 67 farklı türde 600 hayvan barınmakta, akurtaslanleopar, yırtıcı kuşlarsu kuşları,lamayaban eşeğidevemaymun bölümleri ile deve kuşları ve zebraları barındıran Afrika Savanı bölümü bulunmaktaymış." 

Darıca'dakine gitmedim ama oradaki kadar çok çeşit yokmuş. Zürafa, Puma gibi hayvanlar yoktu mesela.. Hayvanlar için alanlar epey geniş tutulmuş, bol yeşillikli, gölgeli, güzel bir park.. Evvelde hayvanların bir kısmı Kültür Park'ın içindeki kafeslerdeydi. Özelllikle Aslan ve Ayı'nın olduğu kafesleri hatırlıyorum da genişçe bir oda kadar yerde olan bu hayvanlara çok üzülürdüm. Giriş Bursa'da iki lira, Darıca'da onbeş lira :)

Bayramın ikinci günü dönüş yolunda Hayati'nin özel isteği üzerine İzmitte'ki büyük dönme dolaba binmeye karar verdik ama malesef seçtiğimiz vakit bayram günü olması sebibiyle oldukça kalabalıktı. Neredeyse 1 saate yakın sıra bekledik. Ve yoğunluktan dolayı olduğunu düşünüyorum, iki tur döndürüp indirdiler :)

Zaten bizim kızın kıpırdaklığı sebebiyle ne dönme dolaptan bir şey anladım ne de doğru düzgün etrafıma bakabildim. Maksat gönüller hoş olsun. :)

Son gün İstanbul ziyaretlerini yaptık. Hayati'nin ALS hastası olan halasının artık sürekli yattığını görmek acı vericiydi. Ziyaret etmesen olmaz, ziyaret edince de dil kasları çalışmadığı için onun derdini bile anlatamayan o haliyle muhatap olmak çok zor. Hele bir de ağlarsa.. Allah hastalıklarla imtihan etmesin hiç birimizi. Amin.

27 Eylül 2010 Pazartesi

hasat zamanı

sağlıkla sıhhatle,
en uzun aradan sonra
buradayız yine..

***
bu kadar zamandan sonra neye nereden başlayacağımı bilmiyorum.. en iyisi ortadan bir yerden girmek :)

kızım, pıtırcığım, bugün 13 günlük oldu, çok şükür.. nasıl bu kadar hızlı geçti günler de 13 günü aştık, anlamadım.. rüzgar gibi.. sonrası da böyle hızlı geçecek diyorlar, yaşayıp görmek için sabırsızlanıyorum..

günlerim birbirine karışmış olduğu için tam net hatırlayamasam da :D sanırım eylül'ün 3'ü bir cuma günü tez savunmamı verdim ve aralık ayında teslim edilmek üzere düzeltme aldım.. inşallah çok zorlanmadan düzeltmelerimi de tamamlar şu yüksek lisans sayfasını kapatırım salimen..

doktora mı?? hımmm.. almayayım şimdilik :))