Pages


1 Aralık 2012 Cumartesi

pilates

bu 3. hafta, pilatese gidiyorum, cumartesi-pazar günleri..

sabahları yataktan, hiç dinlenmemiş olarak, ağrılarla birlikte kalkıyordum bayadır.. sırt ağrılarım artık dayanılmaz bir hal almıştı.. yüksek lisans teziyle başladı bu ağrılar, z.s.'nin katkılarıyla zirve yaptı.. doktora gittim; ağrı kesici bir bant yapıştırdı, kas gevşelten hap ve kremle birlikte bazı hareketler içeren bir kağıt verdi.. o hareketleri yaparsam 3 ay içinde sonuç alırmışım..

3 ay gözümde büyüdü tabi.. fizik tedavi süreci hızlandırıyormuş ama 40 yaşından gençler için pek tavsiye de etmiyorlar.. şimdiden başlarsan sonra önünü alamazsın dediler, vücudu alıştırıyormuş.. akupunktur ve bioenerjiye mi gitsem, n'apsam- n'etsem derken, eşimin annesinin tavsiyesiyle pilatese başladım.. iyiki başlamışım.. malum şahıstan dolayı adını çok duyduğum ama hiç izlemediğim-görmediğim nasıl yapıldığını bilmediğim bir spordu kendisi.. ilk dersten itibaren baya rahatlamış hissettim kendimi.. tabiiki bir anda geçmiyor ağrılar ama kaslarım açılmış ve daha dinç durumdayım; duruşum, oturuşum bile bir şekil aldı.. sadece ağrısı, kilosu ve sırt eğriliği gibi belli şikayetleri olanlar için değil sağlıklı kişiler için bile daha esnek, daha dinç olabilmeleri açısından herkese tavsiye ediyorum, şimdilerde..

24 Kasım 2012 Cumartesi

hayırlı günlerden bir gün




yazdıkça yazasım geliyor, yazmadıkça yazmayasım..

yarın ya da bugün itibariyle 10 muharrem, yani aşure günü.. pek çok hayırlı ve aynı zamanda hüzünlü olay bugüne tevafuk etmiş..

bizim açımızdan da bazı dargınlıkların tam manasıyla sona erebilmesi adına yarın hayırlı bir gün olacak inşallah.. bu da burada kayıtlara geçsin..


bereketli bir sene geçirmek için eve ufak tefek erzak almayı, sevdiklerimizi sevindirmeyi, akraba ve hasta ziyaretini, oruç tutmayı, sadaka vermeyi, gusletmeyi ve bolca selam vermeyi, bol bol dua etmeyi ihmal etmeylim, inşallah..

9 Kasım 2012 Cuma

Kurban Bayramı Tatili-1

Kurban bayramının 1. günü yoğun bir programdan sonra, akşam soluğu Bursa'da aldık, desem abartmış olmam herhalde..  5 günlük tatili değerlendirme isteği olan Hayati bayram ziyaretleri haricinde Bursa'da biraz gezmek istiyordu.

2. günü, daha önce iftara yakın bir saat olması sebebiyle alelacele gezdiğimiz, Muradiye'ye gittik. Bunda biraz benim de etkim oldu. Muradiye'nin çok farklı, insana huzur veren çok değişik bir ortamı-havası var. Şehrin ortasında, daracık sokakların, sıkışık nizam dizili binaların arasında sükûneti ve tarihi yaşatıyor insana.. Tekrar gitmek ve o havayı teneffüs etmek istedim. İyi ki gitmişiz. Sultan II. Murad ve Cem Sultan'a kadar pek çok padişah ailesinin orada türbesi bulunuyor.



(fs) Türbelerin bulunduğu kısma giriş yolu. Soldaki Şehzade Ahmed türbesi..



(fs) II. Murad'ın türbesi.. Sandukasız, üzeri toprak örtülü sade bir mezara sahip bu Padişah, vasiyetinde türbenin gökyüzüne bakan kısmının açık bırakılmasını istemiş.

"Vücûdumu doğrudan doğruya toprağa gömün. Cenâb’ı Hakk’ın rahmeti, yağmuru üstüme yağsın. Hükümdarlar gibi üstüme kubbe yapmayın. Mezarımın çevresine Kur’ân-ı kerîm okuyanların oturması için yerler yapsanız yeter. Cuma günü defnolunmak arzumdur."



II. Murad türbesinin kapısından..



Şu banka oturup hayat ve ölümü idrak etmek.. Yersiz kaygılarımızı, mal-mülk sevdâmızı, hiç ölmeyecekmiş gibi geçirdiğimiz vakitleri, yaşama arzumuzu gözden geçirmek..




Erkek kardeşimin Endonezyalı bir kızla evlendiğinden bahsetmiştim daha önce.. Endonezya sürekli yaz mevsimini yaşayan bir ülke olduğu için Türkiye'de dökülen yaprakları, tv. haricinde, ilk kez görmüş-yaşamış oldu ve çok sevdi..
Halimize ne kadar şükretsek az.. 3 ay yaz yaşıyor sonbaharı-kışı özlüyoruz, kıştan sonra bahar gelse diye dört gezle bekliyoruz..


Bütün kapılarda bir estetik hakim.. Sanat eğitimi alanlar eminim bu motiflerin ne ifade ettiğini, hangi teknikle yapıldığını detaylı bir şekilde açıklayabilirler.. Anlamak isterdim ama benim için seyri bile çok keyifli..



(fs) Gülruh Sultan, II. Bayezid'in zevcesinin türbe kapısı..



(fs) Tahtla mücadelenin yenik kahramanı Cem Sultan da burada medfun.. Vefatından 4 yıl sonra Osmanlı topraklarına getirilerek buraya gömülmüş.. 



Merak edenler için Muradiye'nin sanal turu :) http://www.3dpanoramik.com/panoramik/166/muradiye_osmanli_turbeleri.html



Biz gittiğimizde Muradiye Camii'nin dış cephesinde tadilat çalışmaları sürmekteydi.. 
Bursa'daki en güzel medrese olarak bilinen Muradiye medresesi kanser tanı merkezi olarak kullanılmaktaymış. İmaret kısmı lokanta, hamam ise harap durumda..  İşte bunları bilmek insanın içini acıtıyor.. Osmanlı'dan bize kalan kültür mirasını böyle heba ettik. İnşallah bilinç seviyemiz, koruma arzumuz günden güne artar..





Not: (fs) ile belirtilmiş olan fotoğraflar eşime aittir.

23 Ekim 2012 Salı

AFT

Eskiden daha sık başıma gelirdi. Son zamanlarda fazla yaşamıyordum, genetik olmasının yanında bilmiyorum beslenmekle ilgisi var mı ama öğrenciyken daha çok abur cubur yemek de sebep olabilir, diye düşünüyorum. Özellikle Z.Sare doğduktan sonra sağlıklı beslenme konusuna daha çok dikkat eder oldum. Çocuk faktörü ister istemez bizim de hayatımızı bir düzene sokuyor.

Geçenlerde alt dudağımın iç kısmında yine peydah oldu ve günlerce geçmek bilmedi. Ha geçti ha geçer diye beklerken iki haftaya yaklaşmıştı ki internetten araştırma hatasına düştüm. Detayına girmeyeceğim ama bir aft için dr.a gidecektim neredeyse. Eskiden daha çok çıkarken bile daha makul karşılıyormuşum olayı. Fazla bilmek de iyi gelmiyor pek çok zaman.

Sadede geliyorum :) Diş macunlarının bazısının ağız yaralarına daha çok zarar verdiğini okudum, karbonatla fırçaladım bir iki gün dişlerimi ve sonuç harikulade. Gittikçe yayılan, neredeyse konuşmamı bile zorlaştıran yara iki günde geçti çok şükür. Kısacası tavsiye edilir.

Bu vesileyle;
takip ettiğim bir dr.un twitlerinden birinde şöyle bir şey okumuştum:

"ÖNEMLİ: Antibakteriyel sabun,diş macunu ve ağız yıkama solusyonlarının içinde bulunan triclosan maddesi kaslara zarar verdiği tespit edildi!"

Evet, gerçekten önemli!!!

14 Ekim 2012 Pazar

depresifistik günler

bu aralar kafam karışık biraz..

insanlardan biraz fazla fedakarlık mı bekliyorum, bilemiyorum..
nankörlük etmek de istemiyorum.. ama gereksiz yere kırılıyor, kendi kendimi üzüyorum..

şu aşırı derecede hassas yapımdan ben de bıktım, gamsız dolayısıyla kasavetsiz biri olmak en büyük dileğim ama elimde değil!

zamanla öğrenilir mi ki..

28 Eylül 2012 Cuma

16.09.2012

Ben ekim gibi sonbaharın kendini iyice hissettirdiği, daha sakin bir vakitte gitme taraftarıydım.
Hayati bir an önce gitmek istedi, havalar soğumadan.
Düştük yollara, gittik Büyük Ada'ya..

Aşağıdaki bazı fotoğraflar ona ait, (fs) ile belirtilmiş olanlar..


 (fs) Vapura Bostancı'dan saat 4'te bindik bindik .. Bostancı-Maltepe arası görülüyor fotoğrafta.
 Sağ taraftaki büyük binalardan bir kısmı olan toki konutlarının bulunduğu zeminde heyelan riskinin bulunduğu mevzubahis bu aralar.. Allah muhafaza diyelim..


(fs) İskeleden çıkışta adadaki bu kalabalığı görünce moralim bozulmadı dersem yalan olur. Aşırı kalabalıklardan bunalırım genelde.. Neyse Allah'tan geç gitmişiz, o saatte dönen de çoktu.


Adada o kadar çok fayton var ki, özellikle bekleme yaptıkları kısımlar başta olmak üzere belli yerlerde at pisliği kokusundan rahat nefes almak imkansız gibi..


Ne yapsak diye düşünürken sokaklarında gezdik biraz.. Genel olarak evlerine bir estetik hakim..  Ve binalar alçak katlı, insanı sıkmıyor..  Dolaşırken burada yaşayabilirim diye düşündüm.. Kim bilir, belki ileride.. Son zamanlarda alıp başını giden, çok katlı binalardan güneşi göremez olduk vesselam. Akşam üstleri Z. Sare'yi hava alsın ve güneşlensin diye parka götürüyorum ama devasa beton yığınlarından güneş parka ce'e yapıp kaçıyor..



Renkler, çiçekler insanın içini açıyor..


Ne hoş değil mi?


Rengarenk çiçeklerle bezenmiş, yeşili bol bir sokakta mı yürümek daha keyifli, renk renk mağazaların bulunduğu bir caddede yürümek mi? :)



Dışı , çok eski ve basit ve belki rengi pek çoğumuzun tercih etmeyeceği kalebodurlarla kaplı bu evin panjurlarında kullanılan o renk ve sol taraftaki çiçek, eve ne kadar ayrı bir hava katmış.. Güzel görünmek için çok masrafa gerek yok kısacası..


Biraz o biraz ben, parayla değil sırayla.. :)


2. Abdülhamit tarafından yaptırılmış Hamidiye Camii görülmesi gereken yerlerden.. Ada toplamda 4 camiye sahipmiş..


(fs) Görüldüğü üzere insanımız heryerde pis!! Ki bu fotoğrafta, yerde gözü rahatsız eden büyük bir kaç çöp de "photoshop"lanmış durumda ;)


(fs) Adada faytonla bir tur da yaptık. Küçük tur, 60lira.. Pazarlıkla bizi 50tl'ye gezdirdi ;) Ücreti biraz fazla geldi açıkçası bana ama fiyatları da belediye belirliyormuş. Fayton sürücüsü bu meydanda 15 dk. mola veriyor.. İşte burası kokunun ayyuka çıktığı mekanlardan biri.. At idrarlarına basmadan yürümek çok zor.. Sanırım o meydanda bulunan cafenin/gazinonun adı Aşıklar idi.. Hafızam çok zayıf malesef, aklımda hiç isim tutmam..


(fs) Aşıklar Gazinosu'ndan manzara-i şahane..


(fs) Adalar'dan İstanbul manzarası.. Gece adaları seyretmek ne kadar güzelse, Adalar'dan İstanbul'u seyretmek eminim daha fazla keyiflidir.


saklambaç :)

Sahilde bir tane alkolsüz restoran bulmak mümkün değil.. Allah'tan iskelenin karşısında tanıdık mekan Mado vardı :)



(fs) Önce 15 sonra 18 dk. rötarlı vapurumuzu beklerken.. ;)


(fs) Bi tavsiye: Kadıköy vapuru çok kalabalık oluyor, Bostancı için yoğunluk görüldüğü şekilde..


31 Ağustos 2012 Cuma

Sorumluluk bilincimiz

İnsanlarda bir heves, yavru köpek alıp başlıyorlar beslemeye.. Sonra hayvan büyüyüp evlere sığmayınca-sığdıramayınca, bakmak zor gelince salıveriyorlar sokağa.. Annemlerin oturduğu Göktürk'te de sokaklar köpek kaynıyor.. Sokaklara alışkın olmayan, karın doyurmakta güçlük çeken cins köpekler bir çoğu.. Sorsan hepsi de hayvanseverlikte mangalda kül bırakmaz..

Bizim buralarda o kadar güzel bir köpek var ki, masmavi gözleri olan cins bir köpek, belli.. Benim bazı yavrular hariç hayvanlarla aram pek iyi sayılmaz, nadiren sevdiğim çıkar.. O kadar sevimli bakıyor ki, sevmemek-üzülmemek elde değil..


29 Ağustos 2012 Çarşamba

html-xml

kaynak

iki gündür blogun şablon(template) işiyle uğraşıyorum, ne zormuş.. html ile xml arasındaki  ve yükleme esnasındaki farkları çözene kadar baya bir uğraştım.. çok da sıkıldım.. kimi blogun yapısına uymadı, kiminin kendine göre değiştirme özellikleri yoktu, berikinin renkleri sarmadı falan derken dört dörtlük içime sinen bir hale gelmese de ehven-i şer olarak bunu seçtim.. abartmıyorum 30 civarı şablon denemişimdir herhalde :)


kaynak

ben asla bilgisayar mühendisi olamazmışım, bu vesile ile bunu iyice anlamış oldum :)

28 Ağustos 2012 Salı

28.08'de 28.yaş

doğum günümdeki bu serin, yağışlı hava o sıcak, bunaltıcı  günlerden sonra Rabbim'in bana hediyesi gibi..



Ey güzel Allah'ım,

bu yaşıma kadar yaşattığın için
şekerpare misali bir evlat verdiğin için
mutlu ve huzurlu bir yuvaya sahip olduğum için

ve daha saymaya lüzum yok
bahşettiğin bütün nimetler için

sana sonsuz şükürler..









26 Ağustos 2012 Pazar

imamhatipli olmak

bir ayrıcalıktır..



ortaokuldayken özel okuldaydım.. "selam imam hatiplim" kaseti yeni mi çıkmıştı bilmiyorum ama hazırlık sınıfında serviste neredeyse bütün sene bu kaseti dinlemiştik.. hey gidi.. hala ezgilerin sözlerini ezbere biliyorum..


o zamanlar düz imam hatiplere bile o kadar talep vardı ki, eyüp imam hatip'in kendi içinde bir sınav uyguladığını hatırlıyorum ve kapısında yüzlerce kişiyi.. şimdilerde yeniden orta okul bölümlerinin açılması mevzu bahis, inşallah o eski şâşaalı günlerine geri dönerler..



lisede şükür ki imamhatipli ve hatta k.a.i.h. liseli olma ayrıcalığını yaşadım.. fatih'ten kartal'a o uzun servis yolculuklarına; son yılda servisin kalkması sebebiyle otobüs-vapur-otobüs vesaitleriyle 2 saat süren yollarına rağmen bile hala tadı damağımdadır, o günlerin.. ah bir de o başörtüsü sorunlarıyla son yılımızı mahvetmeseydiler..

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Ramazan evveline bir özet..

Zaman öyle hızlı ki.. Koşturmacalar içinde geçiyor günler..
Yazmayalı çok şeyler oldu.. 
Bu süre içinde Temmuz ayından bu yana yazlıkta olduğum için netten uzak kaldım. Bir bakıma iyi de oldu, hem benim hem pıtırcığın açısından..



Zeynep Sare, Haziran başında isminden dolayı herkesin yanlış anladığı öpücük hastalığına yakalandı. Her duyan "Öpünce mi hasta oluyor?" sorusunu boş geçmedi :) Zor günlerdi-gecelerdi bizim için..

Yine Haziran başında erkek kardeşim Endonezyalı bir kızla evlenmeye karar verdi ve bir buçuk ay içerisinde düğün yapmış olmak istediğini belirtti. Kafasına koyduğunu yapar. İkna çabaları sonuç vermedi, halis niyetinden olsa gerek işleri dört dörtlük olmasa da yolunda gitti ve Temmuz ortası evlendiler.  Başta kızı hiç tanımadığımız için gayet tedirgindik ama tanıştıktan sonra çok sevdik. Zira gayet sıcak kanlı ve samimi bir kız. Önce Endonezya'da  nikahları kıyıldı, geleneksel biçimde düğünleri yapıldı.. Türkiye'deki düğün için ailesi de geldi. Babası da annesi de saygılı, kibar insanlar.. Yemek kültürleri bizden çok farklı, kahvaltı da bile baharatlı etler ve pilav yiyiyorlar. Kahvaltılıklara ve süt türevlerine çok uzaklar. Sadece yoğurdu, onu da tatlandırarak tüketiyorlar.

Kardeşimin düğününden iki gün sonra da kuzenim evlendi. Düğünler karıştığı için gönüller biraz buruk olsa da ki diğer düğün sebebiyle yengem ve kuzenlerim bizim düğüne iştirak edemediler, bizim için akşam düğüne Bursa'ya git sabah geri İstanbul'a dön, o telaşelerde ayrıca bir hengâme oldu tabii..


Düğünlerden evvel küçük bir tatil kaçamağı da yaptık 3-4 günlük, Paşalimanı adasına..
Denizi geçen gittiğimden daha sıcak ve temizdi, bu sefer.. Küçük ve şirin bir köyü var, Tuzla.. 
Köy evlerinin çoğunun bir katı tatilcilere tahsis edilmiş. 
Kadınlar plajı da olduğu için çoğunlukla tesettürüne riayet ederken denize rahat girmek isteyenlerin tercihi..





Dönüş yolunda ise Uluabat Gölü'nün köylerinden Gölyazı'ya uğradık.
Küçük bir yarımada üzerinde şirin bir köy.. O kadar turistik bir yer amma velakin insanımız heryerde pis.. Gölün içi pet şişeler, naylon torbalar dolu.. 


Ve ayrıca bu arada derede KPSS'ye de girdim.. Tam bir fiyasko oldu benim için.. Herkes dershaneye gidenler bu puanı alıyor gibi sözlerle teselli etmeye çalışsa da benzeri sınavlardan 93-95 gibi puanlar almaya alışmış biri olarak :D benim açımdan sonuç hiç iç açıcı değil. İstanbul'a yerleşmem zor görünüyor, şehir dışı yazmayı da düşünmüyorum.. 2 yaşında bebek sahibi biri olarak hiç KPSS gibi bir düşüncem yoktu aslında ama bu sene çok fazla kontenjan açılacağını öğrenince fırsat bu fırsat demiştim. Bir de bundan sonraki senelerde bölüm soruları da olacakmış. Zeyno ile çalışamamış olmam bir yana, bir gün öncesi de ateşlendim. İlaç alıyorum terliyorum, ilacın etkisi geçiyor donuyorum, titriyorum. Gece böyle kendimle uğraşırken sağolsun Zeyno'da uyutmadı doğru düzgün.. Bir kaç saat uyku ile sınava girdim. Soruları algılamakta zorlandım desem abartmış olmam. Öyle ya da böyle herşeyin hayırlısı diyoruz, inşallah hakkımda hayırlısı olmuştur..


1 Haziran 2012 Cuma

beni Türk hekimlerine emanet ediniz !

dr.lara güvenim kalmadı desem saçma olacak ama bir hastalık durumunda iki üç doktora danışmadan rahat edemiyorum.. bu hale nasıl geldim?


bazen düşünüyorum bu hekimler acaba aynı şeyi okumuyorlar mı ya da bir kısmının algısı daha mı açık.. ve ya bir takım ilaç firmalarından yazdıkları ilaçlar doğrultusunda avantajlar mı sağlıyorlar.. uzar gider bu soru listesi..


bir dr.a gidiyorsun bir reçete yazıyor, sonra farklı bir dr. diyor ki:" a a, bu iki ilaç bir arada kullanılmaz, çünkü biri öksürüğü baskılar diğeri artırır."

sadece yüksek ateş sebebiyle  dr.dasın, çocuğun ne burun akıntısı var ne öksürüğü, yazıyor reçeteye, hem grip hem de öksürük ilacı..

prospektüste 0-6 ay arası çocukların kullanımından bahsetmiyor bile, dr. yazıyor tam ölçek hem de..

dr.a diyorsun ki prospektüsünde şöyle diyor, sen benden daha mı iyi bileceksin modunda çıkışıveriyorlar bir de.. oradaki bilgiler eskiymiş, güncellenmemişmiş :)

artık alerji ilaçları zaten reçetelerin baş köşesinde, olmazsa olmazlardan.. yahu alerjisi var mı yok mu diye araştıran yok.. hmm babasında var mıymış, onda da olma ihtimali yüksek, kullansın yaza kadar deniyor.. ama annesinde yok?

çoğunda tahlil-mahlil yaptırmak yok zaten, yazılıyor kafadan ilaçlar.. tamam illaki bir tecrübe vardır ama sevmiyorum bol bol ilaç yazan dr.ları.. herşeye antibiyotik vermek ayrı bir moda.. hiç antibiyotik kullanmadan bitkisel şeylerle hastalığı geçirerek büyüyen çocuklar biliyorum, onlar bunu nasıl başarıyorlar..

sağlık bakanlığı dr.ları daha az ilaçla tedavi konusunda yönlendirmeli belki de eğitmeli, bana göre..

1 Mayıs 2012 Salı

Ortaya Karışık Birşeyler :)

*Neye el atsam elimde kalıyor, hayırlısı değilmiş diyerek geçinip gidiyoruz..

*Kpss'ye girmeye niyetlendim, sonucu ne olursa olsun hayatıma bir heyecan geldi.. Alışmışız öğrencilik hayatına boş kalmak hoşuma gitse de yaramıyor, insan illa ki böyle bir atraksiyon arıyor..

*Annelik sabır çarpı sabır işi.. Çocuğun karakterinde yanlış yönlendirmelerde bulunmamak için nasıl davranacağımı şaşırdığım dönemler de olmuyor değil.. Sabah çıldırmış gibiydi resmen, ne istediğini bilmez şekilde herşeye ağlamalar falan.. Nazarı mı vardı, bir yeri mi ağrıyordu bilmiyorum ama okununca baya rahatladı çok şükür.. Evlilik 2 kat sabırlı yaptıysa annelik en az karesi kadar yapmış olmalı :)

*Deniz Feneri Derneği hakkında yapılan karalama kampanyasından yüz akıyla kurtulmuş, çok sevindim.. Basın açıklaması burada.. İnşallah bir an önce eski günlerine dönerler..

*Deniz Feneri'nin bir de 1001 Çocuk 1001 Dilek hareketi var.. Çok hoş bir organizasyon, gerçekleştirilmesi zor şeyler değil.. Beden eğitimi seti, uzaktan kumandalı araba, kırtasiye seti gibi şeyler.. Bir çocuğu sevindirmek ne kadar ne kadar sevap Allah bilir ama onun verdiği huzur bile insana yeter eminim.. 

5 Nisan 2012 Perşembe

"çok uzattım arayı
çok soğudum yazmaktan

bahanem, vaktim yok-tu
ama aslında çoktu, belki de...

gerçi biraz kalemle tutulan notlar da buna vesile olmadı değil, neyse herhal'ü-kârda
burdayız yine.

pıtırcığımın 5. ayının dolmasına az kaldı.. günler onunla daha hızlı ve elbette daha güzel. bu arada tezi de çıkarttık aradan, hamdolsun. Aralık ayında vedalaştık kendisiyle.. yumurta kapıya dayanmadan ayrılamamıştık :) ama zor, bebekle birlikte tez çok zor, hele ki teze iyice yoğunlaşman gerekse..

hayat okulsuz-tezsiz vb.siz nasıl daha yeni yeni farkına varıyorum sanki.. bir süredir ramazan ayından çıkmış oruçlu gibi hissediyordum kendimi.. eğlenirken bile "boşa vakit harcama" diyordu içimden bir ses.. şimdilerde geçme modunda artık :)"

demişim vaktiyle.. 8 Şubat 2011'de.. saatler 20:26'yı gösterirken..

yazmışım ama yayınlamamışım, bilmem neden.. o zamanki ruh halim böyleymiş, kayıtlara geçsin :)

not: fotoğraf Ağa Kapısı'ndan.. onda ne var bunda ne var diye sorduğumuz şerbetlerin üçünden de deneme boyutunda getirmişti garson mu desem görevli mi desem :) arkadaki minik bardakta bir tanesi var, hangisi hatırlamıyorum şu anda.. brovnissa, osmanlı şerbeti ve ab-ı hayat idi sanırım denediklerimiz..

4 Nisan 2012 Çarşamba

Köfteci Yusuf

Bursa'ya gidişlerimizden biri esnasında yolumuzu İznik üzerinden geçirdik. Planlı bir gidiş olduğu için yola çıkmadan evvel orada ne yenebileceğini araştırmıştım. Dobişko'da İmren Izgara nam-ı diğer Köfteci Yusuf''u aklımıza koyarak yola koyulduk. Günü İznik gölünün muhteşem manzarasıyla batırdıktan sonra acıktık haliyle ve karnımızı burada doyuduk. Daha sonra tekrar Bursa'ya gittiğimiz başka bir seferde ise Orhangazi'deki şubelerine uğradık. Her iki şubede de siparişler ummadığınız çabuklukta servis ediliyor. Hatta Orhangazi şubelerinde tabaklar geldiğinde bir baktım sadece iki köfte mevcut içinde.. Daha öncesinde İznik'ten deneyimim olduğu için "Porsiyon bu kadar mı?" diye sorma ihtiyacı hissettim :) Meğer bekletmemek için önden bir parça getiriyorlarmış. Sonra kalanları da arkadan getirdiler. Ve bu, köftelerimizi soğumadan yeme açısından da çok iyi oldu.

İznik şubesi
Önce ateşte kızarmış ekmekle birlikte acılı ezme ikram ediliyor. El ayası büyüklüğündeki köfteler oldukça doyurucu ve gayet lezzetli.. Ekmek kadayıfını çok methetseler de benim şerbetli tatlılarla aram olmadığı için denemedim. Eşim kabak tatlısını çok sever. Aldığı kabak tatlısının tadına baktım, gayet güzeldi. Kilo ile çiğ yada pişmiş köfte almak da mümkün.

Herşey bir yana fiyatları çok çok uygun. 2 porsiyon köfte, 2 ayran, 2 çay, 1 su'ya toplam 14.5 tl ödedik, Orhangazi'de.

Yolu Bursa ya da İznik'ten geçen herkese şiddetle tavsiye ediyorum.


27 Mart 2012 Salı

hediyeleştik

internet farklı bir alem.. her ne kadar sanal dense de gerçeğe dönüştürdüğümüz hikayelerimiz de mevcut.. misal bir grup oluşturduk; çok şükür iyi anlaştığımız, grup olarak mailleştiğimiz ve sık sık görüştüğümüz..

işte bu gerçeklemelerden biri de değmesin yağlı boya adlı blog sahibesinin öncülük ettiği bir hediyeleşme etkinliği idi.. hiç tanımadığım birine hediye gönderip ondan hediye almak beni heyecanlandırdı doğrusu.. aslında etkinliği blogumda da duyuracaktım fakat bir fırsat bulup yapamadım malesef.. çekilen kurada bana rengarenk isimli blogu olan marifetli arkadaşım sema çıktı.. bu vesileyle hem onun blogunu öğrenmiş hem kendisiyle tanışmış hem de bu heyecana ortak olmuş oldum..
bitter çikolatadan çerçeve :) malesef gelirken camı kırılmış..


kırmızıcık bloga kırmızıcık süslemeler :)

sema benim için hazırladığı hediyeleri hiç üşenmeden el emeği paketlerle süsleyerek göndermiş.. bu arada kızımı da ihmal etmemiş :) semacım buradan küçük ama sevimli hediyelerin için tekrar çoooook teşekkür ediyorum.. aynı şekilde bloglar arası böyle bir heyecanın yaşanmasına vesile olduğu için değmesin yağlı boya blogunun yazarına da teşekkürü borç bilirm ;)

meraklısına not :) o kadar güzel yapılmış ki kırmaya kıyamadığım kırmızı yumurtanın içinde bir çift küpe vardı..

17 Şubat 2012 Cuma

Bebekle Umre-İhtiyaçlar

Anılarımı tam olarak tamamlamadan bu yazıyı yazmamın sebebi, hemen her gün google'da "bebek ve umre" kelimelerinin bir arada aratılarak bu sebeple blogumu en az bir kaç kişinin ziyaret ediyor olması..
Demek ki bu niyette olan pek çok kişi var ve umrenin hızlı olduğu bu vakitlerde benim daha evvel yapmış olduğum gibi nette bir ön hazırlık yapıyorlar..

Bizim umremiz 8 günlük kısa bir umre olduğu için açıkçası yanımıza alma konusunda hiç bir şeyi abartmadım diyebilirim. Sonuçta acil bir durum olduğunda ihtiyaç olan herşeyi oradan bulabileceğimi düşünüyordum ki öyle de zaten. 

Umreye gittiğimiz sıralarda Z.Sare 7 buçuk aylık idi. Düşünüyorum da bebekle gidilecek en uygun vakit oymuş hakikaten. Çünkü henüz emeklemiyordu ama desteksiz rahatça oturabiliyordu. Yürüyen bir bebek olsa gerçekten çok zor olurdu. Öyle durumlarda çocukları kendilerine bağlıyorlar ama namazlar esnasında hiç huşû kalıyor mu bilmiyorum. Namaz kılarken çantamda bulunan tesbih, selpak, oyuncak, su şişesi-bardağı vs. gibi ıvır zıvırı döküyordum önüne oyalanıyordu. Daha büyük bir çocuk olsa oyalaması da zor olurdu eminim.

Mevsim baharın son demleri yani mayıs ayının ilk haftası düştük yollara. Aşırı yaz sıcakları olmamasına rağmen elbette Türkiye'ye göre gayet sıcak. Buna rağmen z.sare'yi genelde uzun kollularla dolaştırdım. Zaten beyaz tenli bir bebek olduğu için güneşten çok çabuk etkileniyor. Ayrıca mescid içleri, oteller de klimalardan dolayı gayet serin. Hatta bu yüzden kapşonlu hırka bile giydirdiğim oluyordu üstüne.. Medine'de avluda kıldığımız bir öğle namazı vakti sıcaktan sebep üzerindeki uzun kollu tişörtü çıkarmak istediğimde arap hanımlardan birisi buna engel olmuştu, nazar değer diye :) Kaldı ki güneşten etkilenmesin diye güneş kremi sürmektense uzun kollu giydirmek evladır diye düşünüyorum. Günün ortasında en sıcak vakitte dışarılarda dolaşmadıktan sonra sorun da teşkil etmiyor. Fotoğrafları kontrol ettiğimde gördüm ki body ile durduğu tek yer Mekke-Medine arasındaki otobüs yolculuğuymuş. :)

Bebek arabası en elzemler arasında diyebilirim. Uçağın kapısına kadar gidebiliyorsunuz ve inerken teslim alıyorsunuz. Otelde, dışarıda, yemek yerken, namaz kılarken uyuduğunda, özellikle Medine'de çok kullanılıyor. Mekke'de Mescid'e, tavafa girmesi yasak. Umre'nin tavaf ve sayı esnasında kanguru kullandık. Fakat kanguru ile bebek taşımak kolay değil, yorucu oluyor epey. Ayrıca Z.Sare içinde pek durmak da istemedi, sıkıldı. Bu sebeple kalan tavafları genelde eşimle sırayla yaptık. Gündüz sıcaktan, akşam ise kalabalıktan dolayı hiç tavaf yapmadım. Gece saat 11 civarı gidiyorduk ve gayet sakin oluyordu. Çok şükür Kabe'ye elimi süre süre tavafımı yaptığım vakitler oldu. O saatte 2 yada 3 üstüste kaç tavaf yapabilirsem artık..

Her vakit namazını, uyuduğu için, mescitlerde kılamadım malesef.. Sabah namazlarını genelde.. Ve önemli yerlere ziyaretler de sabah 6buçuk gibi yapıldığı için katılamadım.

Yolculuğumuz esnasında emmesi dışında çoğunlukla kavanoz mamalardan kullandım. Orada Hero baby de dahil her çeşit kavanoz mama bulmak münkün.. Yanıma, sadece akşamları yedirdiğim, suyla karıştırılan toz mamadan da aldım. Bir de cam rende götürmüştüm. Meyve püresi yapmak için. Fazla yemek yemeyen bebekler için kullanışlı diyebilirim. Zaten oranın en büyük avantajı bol taze hurmanın olması. Hurma yedikten sonra gereken vitaminini almıştır diye düşünüyorum. Atıştırmalık-geçiştirmelik bol bol yedirmiştim. Bunların haricinde yemeklerde verilen yoğurt ve muzla da bebeklere takviye yapılabilir. Bunların dışında bir akşam et sulu bir çorba vardı, ondan yedirdiğimi hatırlıyorum..

Orada ilaç bulmak elbette mümükün, hatta adıyla bile var pek çok ilaç.. Fakat yine de yanımızda götürmemiz de fayda olabilir. Biz giderken Z. Sare diş çıkarma sebeiyle zaten hasta gibi olduğu için bu konuda full teçhizatlıydık diyebilirim :)

Bezmiş, ıslak mendilmiş, pamukmuş, alt açmasıymış, emzikmiş, biberonmuş.. Bu detaylara girmeyi gereksiz görüyorum. Çünkü zaten her anne değil yolculuk evden her çıkışında bunları eksiksiz yanına alır. Ama dediğim gibi bir eksik olursa da kıtlık mekanı değil ya, her çeşidini orada bulmak mümün.. Yalnızca şunu ekleyebilirim, küçük bir yastık götürmek özellikle uçakta ve otobüste gerçekten işe yarayabiliyor.

Portakal Ağacı Hac anılarını kaleme aldığı yazısında bebeği steril maskeyle gezdirmekten bahsetmiş. Biz hiç kullanmadık. Kullanmak istesek kullandırtır mıydı küçük hanım bilemeyeceğim.. Ama oralarda bir nevî ünlü biri gibi :p dolaştığımız için sayesinde herkes kucağına almaya yada bir şekilde sevmeye, öpmeye çalışıyordu. Kimini geçiştirseniz de her zaman aynı şeyi yapamıyorsunuz.. Yabancılar sizi-ağlar falan diyordum genelde (ki öyleydi zaten) ama bazen demeye fırsat kalmadan izinsiz kucaklarına bile aldıkları oluyordu. Küçük hanım da bir şey çektiyse ilgisini pek ses etmiyordu zaman zaman.. Demem o ki bir hastalık gelmedi çok şükür başımıza.. Belki de biraz tevekkül sahibi olmak gerek bazen..

Orada Rabbim herşeyin bir kolaylığını veriyor. Herşeyin bir hal çaresine bakılıyor. Hiç ummadık şekillerde külfet olarak görünen şeyler size bir lütuf olarak geri dönebiliyor. Yani ibadetler bakımından belki herşey gönlünce dört dörtlük olmayabiliyor ama zorluklar bile bir şekilde kolaylaşıyor.

Mevlâ tekrar tekrar o güzel yerlere gidebilmeyi nasip etsin inşallah..

12 Şubat 2012 Pazar

Bebekle Umre-3


Son akşam, yemekten ayrılırken grubumuzdaki arkadaşlardan birisiyle konuşmamız esnasında ziyaret gerçekleştiremediğimden bahsedince birlikte gitmeyi teklif etti. Böyle ortamlarda bir arkadaşının olması insanı cesaretlendiriyor doğrusu.. Yatsı namazından sonra vakit de çok geç olmadığı için saat 9-10 civarı, Z.S.yi babasına bırakarak gittik. Ve çok şükür normalde daha uzun sürede tamamlanan ziyareti fazlaca uzatmadan tamamlayabildik. Türk ve Endonezyalılar uyumlu ve daha sakin bir karaktere sahip oldukları için, diğerlerini daha önce içeri alıp onları bekletiyorlarmış. Özellikle İranlılar pek söz dinlemiyorlar ve izdihamla birlikte ezilme tehlikesi olan bir ortama sebep oluyorlar. Ayrıca  Ravza-i Mutahhara yani yeşil halıların olduğu kısmdan da ayrılmak bilmiyorlar J O kısımda iki kere ikişer rekat namaz kıldım ama nasıl kıldım Allah bilir.. Secdedeyken tepemden geçen bile oldu yani. İtiş kakışlar arasında namaza konsantre olmak imkansız gibi bir şey. Velhasıl son vakitte de olsa ziyaretimi gerçekleştirebilmiş olarak Medine’den ayrılabildim, çok şükür..

Medine’de Uhud Tepesi, Küba Mescidi gibi yerlere yapılan ziyaretlere maalesef katılamadık. Çünkü bu ziyaretlere sabah saat 6 buçuk gibi erken saatte gidiliyor. Z.S. ile gitmiş olsak otobüse indi bindilerden uyku düzeni bozulacağı için büyük ihtimal o gün ve belki devamı burnumuzdan gelirdi.

Kuba Mescidi
Z.Sare Medine’den Mekke’ye 5-6 saatlik yolculuk süresince de herhangi bir sıkıntı yaşatmadı bize, elhamdülillah.. Otobüste birkaç kişilik boş yer olduğu için eşim o koltuklardan birine geçti ve pıtırcık da bir kısmını yanımdaki koltukta uyuyarak geçirdi.. Genelde yabancılara gitmeyen, gayet yabani bir bebek olmasına rağmen yolda, namaz esnasında arkadaşlarımızla oyalandı. Kuba Mescidi’nde iki rekat namazla birlikte ihrama girdik. Yolculuğumuz salavatlar, lebbeykler, dualar, ilahilerle birlikte çok güzel geçti. Bir ara konakladığımız yerlerden birinde yolculardan biri telefonunu unutmuş, geri dönmek mecburiyetinde kaldık. Bu bizi kafileden biraz geri bıraksa da sonrasında bize çok büyük bir lütuf olarak geri döndü.  Artık Mekke şehrine girdiğimiz andan sonrasında otobüsteki heyecanı ifade edebilmem mümkün değil. Hele bir tepeden aşağı doğru inerken artık Mescid-i Haram’ın görünmesiyle olan coşku, lebbeykler.. Göz yaşların sel olduğu anlar..


Bebekle Umre-1
Bebekle Umre-2
Bebekle Umre-İhtiyaçlar