29 Ekim 2009 Perşembe
eski günlerin hatırına
dün gece rüyamdaydı.. uyandığımda çok karışık olduğu için rüyamı ve diğer kişileri çok net hatırlayamasam da onu hatırlamam nasıl olduğuna dair merakımı da kamçıladı.. aslında kaç kere aramış olmama rağmen haberleşme konusunda çok vefasız olduğu için tekrar aramayacaktım ama kendini arkadaş çevresinden soyutlamasında ailesinin de etkisi olduğunu düşündüğümden evine telefon açtım, konuştuk biraz..
görüşelim, dedim
nasıl, dedi
bana gel, dedim
izin vermezler, dedi
dışarıda görüşelim, dedim
o da olmaz, dedi
toplanıp bir arkadaşa gideceğiz, oraya gel, dedim
ona da izin vermezler, dedi
biz size gelelim bari, dedim sonunda :)
diplomasını almamış.. okula gidersen almak için haber ver, orada görüşelim hiç olmazsa, dedim
inşallah, dedi...
nasip.. ev numaramı aldı.. cep telefonunu kullanmadığı için numarası kapanmış.. bakalım arayacak mı.. kim bilir ne zamaaann..
daha lisans yıllarında, biz arkadaşlarla bazen toplanır öğle yemeğini okulun dışında yerdik yada gezmeye bir yere giderdik.. o çok ısrar ettiğimiz zamanlarda bile gelmezdi, babası izin vermiyor diye..evden okula- okuldan eve.. babası polis olduğu için çok olay gördüğünden midir yoksa başka bir sebebi mi vardır bilmem, ailesi dış dünyaya dair sadece okula gitmesine izin verirdi..
başka hiç bir yere.. telefonda "nasılsın" diye sorduğumda da "n'apayım, hep evdeyim" dedi...
sınav sabahları ders çalışma işini son dakikaya bırakmış B. ve ben; düzenli çalıştığı için, ona tabiri caizse yapışır, bütün konuları anlattırırdık.. Allah razı olsun kırmazdı ve bizim için erken gelirdi..
uzun süredir konuşmayınca ortak konular da azalıyor haliyle.. " 'ay h....a' dedi, her zaman hitab ettiği şekilde, konuşacak konu bulamıyorum" :) konuşmaya devam etmek ister bir ses tonuyla söyledi ama bunu.. bulduk bir şeyler halleştik..
aramam çok hoşuna gitti, mutlu oldu elbette.. herkes aranmaktan- sorulmaktan hoşlanır-hoşlanıyor.. 'ammavelakin' arayıp-sormak gibi bir haslet de herkeste bulunmuyor malesef..
ben genelde bir iki arıyorum, baktım aramıyorsa o kişi, ben de aramıyorum.. biraz kinci miyim ne :))
evet sevgili arkadaşlar, kısacası irtibatı koparmayalım ;)
***
reyhan izmirden gelmişti.. dün de kahvaltıya bana geldi.. sağolsun umre'den benim için güzel ciciler getirmiş.. yaklaşık 3 aydır görüşmediğimiz için özleşmişiz.. yanan yeşil ışığı kaçırmamak için apar topar ayrılsak da:) ayrılmak zor oldu elbette.. daha konuşacaklarımız bitmemişti..
***
okul sona erince herkes bir yana dağılıyor.. eski günler özleniyor..
şimdi sırada mandalin var..
bekliyorum :)
20 Ekim 2009 Salı
bismillah: hat kursuna başladım..
gerçekten çok emek isteyen, gönül isteyen, sabır isteyen bir iş.. ki kolayca pes etmeyesin..
gelgelelim ben halihazırdaki halet-i ruhiyemle her an firar edebilirim, bu uzuun yolculuktan..
saatlerce bir harf üzerinde çalışıp hâlâ beceremiyor olmak, moral bozucu..
ya nasip.. ya kısmet.."
geçen hafta gitmedim.. bu hafta da gidemeyeceğim sanırım..
yattı bu iş!
gibi sanki... 2 kasım
16 Ekim 2009 Cuma
önce merve'nin babası melda'nın dedesinin vefat haberini aldık.. onun etkisini atlatamadan daha, fakültemizin 2 yıl önce emekli olmuş hocalarından prof. dr. İbrahim Canan'ın üzücü bir trafik kazasında vefat etiğini öğrendik, geçen gün..
fani dünya.. ölüm kendisi sürekli hatırlatıyor..
beyin kanseri olan amcanın hastalığı -ki söylediklerine göre fazla ömrü kalmamış, aylarla sınırlı-ve vefatlar üstüste gelince insan ister istemez ölüm hakkında daha çok düşünmeye başlıyor..
ölümden korkuyor muyum???
aslında hayır.. merak ettiğim bir tecrübe.. bambaşka bir dünyanın kapıları açılıyor elhasılı..
ahh bir de amellerime güvenebilsem..
Ahmet Turan Alkan bir yazısında der ki:
"Hayattaki ölümün acısına yaslanarak bakıldığında 'ölümün öteki yüzü' görünmüyor. Oysa öteki yüzde, ölümdeki hayat var; 'Dünyanın sıkıntısı, dağdağa ve boğucu havasından sıyrıl! Yitirdiğin cennete ve ruhun asıl yurduna dön!' deniliyor. Bu hitaba kulak verenler içinse, ölüm; bir iltifat çağrısına ve aslî mekâna bir davetiyeye dönüşüyor."
ölümle kopmayacak olan dünya-ukba bağını ise Efendimiz (s.a.v.)'in şu anlamlı hadis-i şerifinde açıkça görmek mümkün:
“İnsanoğlu öldüğü zaman amel defteri kapanır. Ancak üç şey müstesnâ: İlki sadaka-i câriye, yani hayrı devam eden iyilikler, ikincisi insanlara yararlı cinsten ilim ve nihâyet kendisine dua eden hayırlı evlat."
***
Rabbim hayırlı uzun bir ömürde güzel ameller işleyerek güzel ölümü ,Mevlânâ hazretlerinin ifade ettiği biçimde bir "şeb-i arus" yaşamayı ve sevdiklerimizle o alemde de yeniden bir araya gelebilmeyi nasip etsin, inşallah..
9 Ekim 2009 Cuma
inna lillah..
ve dün gece de annemlerin ailece görüştüğü-çok sevdiği, neşeli-kıpır kıpır, bir araya geldiğimiz vakitlerde hem çocukları eğlendiren hem espirileri-şakaları ile büyükleri neşelendiren bir amcanın kanser olduğunu öğrendim..
kendi tanıdık çevremden bile o kadar çok kanser vak'ası duyar oldum ki son zamanlarda..
artık yediğimiz ve kullandığımız şeylerin etkisi yavaş yavaş çıkmaya başlıyor, sanırım.. hem çeken için hem bakan için fevkalade zor bir hastalık.. Allah tüm hasta ve yakınlarına sabır&şifa versin, ve sağlıklı olan hepimizi de korusun inşallah..
bir iş nasıl başlarsa öyle biter derler ya, kısacası gün böylece kötü başladı kötü bitti...
***
hayırlı cumalar herkese..
7 Ekim 2009 Çarşamba
yazılmışsa kader, bundan ibaret..
Artık evimize geçtiğimizden beri tam manasıyla-doğru düzgün bir bağlantı sağlanamadı internette.. bir varsa bir yok ve ziyadesiyle yavaş.. bu arda benim nasreddin hoca’nın helva hikayesi hesabı, yazmak istesem net yok- net gelse yazma isteğim yok- ikisi bir arada olsa işim çok vs..
Hali hazırda isteğimin geldiği vakti bulmuşken-yine net yok ama- mic. Word’e yazayım dedim.. 6 ekim ikindsi saat 5 buçuk civarında..
2 hafta sonu önce geçtik evimize.. o günden beridir de hala aradığımızı bulacak kıvama gelmiş bir yerleşme düzeni sağlayamasam da genel hatlarıyla bir düzen oturttum hamdolsun..
şimdi sıra geldi, yazlıktayken biriken gezi-ziyaret planlarını gerçekleştirmeye.. 3 tane yeni doğmuş bebek koklayacağım inşallah.. eslem’e umre ziyaretini geçen Cuma gerçekleştirdim hamdolsun..
ve ismek’e kaydoldum.. hobi olarak yapabilceğim aynı zamanda kendi adıma kafa dağıtmak için tercih ettiğm resim, telkâri vb. gibi bir branş istiyordum ama kaydın son günü, son dakika gidince elde kalanlardan birine razı oldum nihayet.. hat.. nasip, vardır bunu seçebilmiş olmamda da bir hikmet.. severek yaparım umarım, çünkü hattın hobi olarak vakit geçirmek için değil severek-ömrünü adayarak yapılması gerektiğini düşünüyorum, nedense..
geçtiğimiz hafta sonu e.nin nişanı oldu, Pendik Ada tesislerinde.. lise 5lisinin 3. üyesinin evliliğini de toplum nezdinde resmiyete döktük.. e.nin annesi bizi erkeklerden birine tanıttığı sırada -dayısıymış- ben babası zannedince bütün nişan boyu dayının takılmalarına maruz kaldım.. vay efendim “e. Onun kızı olacak kadar kendisi yaşlı mı görünüyormuş” J bazı insanlar var, yaşı büyük görünmesini istemediği için kendisine yaş yakınsa abla yada büyükse teyze, amca vs. denmesini istemez.. misal sevdiğim birisi daha var, küçüklüğümden beri tanıdığım ve o zamanlar teyze demeye alıştığım, annemin yaşlarında belki biraz daha küçük.. sonra biz büyüdük.. hasılı genç görünmesine rağmen ağız alışkanlığı ile, teyze deyince çok bozulur “abla deyin, teyze demeyin, o kadar yaşlı mıyım ben” diye uyarırdı..
bilmiyorum bir gün ben de öyle olur muyum ama halihazırda böyle yaş-hitap meselesine takılmalar çok gereksiz ve hatta komik geliyor.. yaşayıp göreceğiz J